SEV'DEN MEZUN OLAMAYANLAR:
Onlarca Yıl Üsküdar’a Hayat Verdiler
UAA’nın üç eski müdürü Esin Hoyi (UAA’58), Melike Arduman Ateş (UAA’65),
Tülin Büyükalkan (UAA’65) ve bugün Funda Cüceloğlu (UAA’84) nasıl okul müdürü oldular? Gençler için ne söylediler? Hangi anıları paylaştılar?
Buluşma, efsane müdürleri bir araya getirdi.
MELİKE ARDUMAN ATEŞ, (UAA’65)
Nasıl müdür oldunuz?
“Ben her zaman öğretmen olmak istemiştim. Fakat, bizim zamanımızda bütün İngilizce öğretmenleri yabancıydı. Ben de, Üsküdar Amerikan’da öğretmenlik yapamayacağımı düşünüyordum. O arada Tülin (Büyükalkan) arkadaşımız müdürdü. Benim sınıf arkadaşımdı kendisi. Daha önce böyle bir fırsat olmamıştı ama 1997 yazında Çeşme’deyken bir telefon geldi. Şunu da söylemeden geçmeyeyim. Ben okulu her zaman çok seven biriydim. Okuldayken de okulun bana verdiği tüm nimetlerin farkında olan biriydim. Neyse, telefonu açtım. Bir öğretmen ayrılmış. Çok acilen bir yıllığına bir İngilizce öğretmenine ihtiyaçları varmış. ‘Müdür Mr. Heard seninle konuşacak’ dediler. Mr. Heard, ‘IB yapmışsın başka birçok şeyler yapmışsın. Tamam, çok güzel ama biz hep yabancı öğretmen alıyoruz. Onun için ancak bir yıllığına kontrat yapabiliyoruz. Bunu kabul eder misin?’ dedi. ‘Ederim. Burası benim Alma Mater’im ve çok seviyorum’ dedim. Şartları kabul ettim. Öğretmenliğe başladım. O zaman çok sevdiğimiz bir öğretmenimiz vardı, Marie Gummersheimer. Ben müracaat ettiğimde, okul yöneticileri önümüzdeki yılın programını yapıyorlardı. ‘Beni yeni programa koymayın’ dedim. ‘Niye’ dediler, ‘Memnun değil misin? Sevmedin mi öğretmenliği?’ ‘Hayır’ dedim, ‘Ben okulu çok sevdim, ama Mr. Heard ile böyle bir anlaşmam var.’ Marie Gummersheimer, dirayetli ve dediğim dedik bir kadındı. Bana hiç söylemedi. Gitmiş Mr. Heard’e, ‘ABD’den yeni mezunları getiriyorsunuz. Ben bu kadınla bir senedir çalışıyorum ve çok memnunum. Niye bizim öğretmenimizi istemiyorsunuz?’ demiş. Mr. Heard de beni çağırdı. ‘Arkadaşların seni bırakmıyor. Kalmaya razı mısın’ dedi. Yıl 1998-99. Böylece, öğretmen olarak, üç yıl okulda kaldım. Bu arada, veliler, ’illa ki öğretmenler yabancı olacak’ diye karar verdiler. Üç Türk öğretmen vardık o zaman. Mr. Heard, ‘İkisini çıkarmak durumundayım ama seni çıkarmak istemiyorum. Seni ileride idareci olarak görmek istiyorum. Bu sene ilköğretimde bize müdür yardımcılığı yap’ dedi. 1999 - 2000 ders yılında, öncelikle SEV İlköğretim’de bir yıl müdür yardımcılığı yaptım. O yıl Tülin Hanım ayrılmış yerine Nilgün Hanım gelmişti. Sonra Üsküdar’a geri döndüm. Ve 10 yılımı müdür olarak tamamladım. Yani bir yıllığına geldim, 14 yıl kaldım.
Sizi en çok etkileyen anınız?
“Benim çok meşhur bir yaramazlığım var. Hatta bununla istemeden meşhur oldum. Altıncı sınıftayız. Sınıfta sürekli olarak yer değiştirirdik. Bir mayıs sabahı... Tam cam kenarına oturmuşum. Öğretmenimiz Lamiya Hanım vardı. Allah Rahmet eylesin. Kulakları pek duymazdı. Derse konsantre olmam lazım ama çok sıkıcı geliyor. Dersin beşinci saati ve benim karnım acıktı. Tam da erik ve kiraz zamanı. Okulda yemek yemiştim. Meyveleri ise evden getirmiştim. Ders bitsin diye düşünerek ‘ya Allah’ diyorum, bir tane kiraz yiyorum. Çekirdekleri de camdan aşağı atıyorum. Derken kapı birdenbire açıldı. O zamanki okul müdürümüz ‘541 Melike Arduman’ diye bağırdı. Nasıl utandım anlatamam. Öldüm, bittim, mahvoldum. İhtar aldım tabii ki...
Gençlere ne söylemek istersiniz?
“Galiba, Mr. Shepard’ın ikinci müdürlük yılıydı. Bir takım olaylar oldu. Özellikle son sınıftaki öğrenciler, kendilerine gereken anlayışın sağlanamadığından şikayet ettiler. ‘Biz bu okulu sevmeden ayrılacağız, bize hiç özgürlük vermiyorsunuz’ dediler. Önce Mr. Shepard yanıt verdi. Gayet de güzel konuşur. ‘Sen bir şey söyleyecek misin’ diye bana sordu. ‘Evet’ dedim ‘Ama ben Türkçe söyleyeceğim.’ Oditoryumda oturuyoruz. Sadece son sınıflar var. Dedim ki ‘Seversiniz, sevmezsiniz. Bu sizin sorununuz. Çünkü yarın öbür gün evlenirsiniz, karınızı boşarsınız, kocanızı boşarsınız. Ama ölene kadar UAA mezunu kalacaksınız.”
TÜLİN BÜYÜKALKAN, (UAA’65)
Nasıl müdür oldunuz?
“Okuldan mezun oldum. Üniversiteye girdim. İngiliz Dili okuyorum. Son sınıftayım. Bu arada eski öğretmenlerim aradı. Onlarla hep irtibat halindeydim zaten. Şubat ayı gibi, senenin ortası. Müdürümüz Ms. Morgan beni aradı ve ‘ne yapıyorsun, mezun oldun mu?’ dedi. Ben de ‘Henüz olmadım, haziranda olacağım’ dedim. ‘İyi, iyi çok sevindim. Ben seni okula alacağım, biliyorsun değil mi?’ dedi. Bu lafı duyunca, o bina şöyle bir döndü. Nasıl güzel bir haber biliyor musunuz? ‘Okulu bitir gel’ diyor. Nisan ayı gibi okula gittim. Sözleşmeyi yapmışlar. Bana imzalattılar. O dönemdeki ihtiyaç part-time idi. Fakat haftada 20 saat süren bir part-time oldu. Beşinci yılımda ‘High school dean olur musun (lise bölüm müdürü)?’ diye sordular. Bizim Türk müdiremiz Semiha Malatyalıoğlu, ‘Sana güveniyorum. Haydi. Lise müdürü olacaksın’ dedi. ‘Ben yapabilir miyim?’ derken, kendimi lise öğrencileri arasında buldum.
Yıllar geçti. O pozisyonda 20 yıl kaldım. Sonra Esin Hoyi ile birlikte çalıştım. 20 yıl sonra bir gün Esin Hoyi geldi. ‘Tülin ben Robert’e geçiyorum, burası müdürlük için seni isteyecek. Hazır ol’ dedi. Ben de düşünüyorum. Bir yandan büyük bir sorumluluk diyorum, öte yandan kendimi hazır hissediyorum. Eğitimlerim uygundu. Yönetim eğitimlerini de hep almıştım.
Yedi yıl sonra ‘Seni üst yönetime, Vakıf’a alacağız, eğitim koordinatörü olarak’ dediler. Orada da on yıl geçti. Çok da güzel geçti. Hep severek çalıştık. Derken emekli oldum. ‘Ben artık ayrılayım, biraz da özgür olmak istiyorum’ dedim. Vakıf’tan ayrılalı dört yıl oldu. Şimdi Funda’mız (Cüceloğlu) yetişti. Benim öğrencilerimden biriydi.”
Sizi en çok etkileyen anınız?
“1970’li yılların sonuydu. Margarin, benzin, sigara kuyrukları var. Siyasi terör almış başını gidiyor. Zor dönemlerdi. Biz hep nöbetteydik. Okulu devamlı kontrol altında tutuyorduk. Ama yine de korkuyorduk. Okulda bir şey olmuyor ama olması ihtimali yüksek. Esin Hoyi yeni müdür olarak okula gelmişti. Bir gün... Eski öğretmenlerden Figen Hanım var. Figen Ayfer ve ben. İkimiz de nöbetçiyiz. Esin Hanım geldi, “Çok üzgünüm çocuklar ama bir haber aldım. Galiba bahçede bir yerlere bomba konmuş. Çok korkuyorum. Aman kimse duymasın. Hep beraber gidip araştıralım” dedi. Ben bir yere gideceğim, Figen Hanım bir yere gidecek, Esin Hanım bir yere gidecek. Düşünebiliyor musunuz korkumuzu? Sonra heyecanla tekrar birbirimize koştuk. ‘Biz ne yapıyoruz’ dedik. ‘Bombayı görsek de ne yapılacağını bilmeyiz ki ... Gizli bir şekilde polise gidip haber verdik.”
Gençlere ne söylemek istersiniz?
“Hayat boyu öğrenmek diye bir şey vardır. Biz de ona inanarak büyüdük. Her dakika bir şey araştırma, bir şey öğrenme hali... Bunun yanı sıra da hep konuştuğumuz özgüven. Her zaman kendinden emin olabilmek ve tabii ki liderlik... Bizim okulların gençleri, bu kavramlara göre yetiştiler ve bunun karşılığını aldılar.”
ESİN HOYİ, (UAA’58)
Nasıl müdür oldunuz?
“Maarif Koleji evime yakındı. Eşim askere gitmişti ve kızım yeni doğmuştu. Bu okuldan öğretmenlik teklifi aldım ve kabul ettim. Hiç bir eğitmenlik belgem yoktu. İngilizce öğretmeni olarak tayinimi aldım. Ertesi yıl müdür muavini oldum. UAA’nın Türk müdürü Semiha Malatyalıoğlu, benim UAA’ya gelmemi istedi. Ben de, ona, UAA’ya gelmek istemediğimi, çünkü öğretmenliğe devam etmek istediğimi söyledim. Ne oldu, ne bitti bilmiyorum. İdareci olmayı hiç düşünmemiştim ama herhalde bu benim kaderimdi. Sonra Maarif Koleji’nden izinle UAA’ya geldim. Bünyemde herhalde öğrenciyi sevmek vardı ki, işimden çok memnun kaldım. Müdürlüğe başlamam böyle oldu.”
Sizi en çok etkileyen anınız?
“Şöyle bir şey hatırlıyorum. Maarif Koleji’nde ikinci yılımda müdür muavini yaptılar. Çok eski bir yerli araba, rengi de yeşil. Sabahleyin bu arabaya biner, Moda’da okuldan kaçan çocuk toplardık. Fazla yer olmadığı için, ‘Arabaya binenler binsin, diğerleri de arkadan yürüsün’ diyorduk. Bütün Moda görürdü. Ben bir güruh çocukla önde araba okula geliyorum. Derken, bu tantana tüm öğrencilerin o kadar hoşuna gitti ki kaçmayanlar da kaçmaya başladı. Bunların arasında bugün pek çok profesör var. Prof. Dr. Hasan İlkova, Prof. Dr. Serdar Erdine ilk aklıma gelenler.”
Gençlere ne söylemek istersiniz?
“Bu okul bize son derece güzel değerler verdi. Bir örnek vermek gerekirse... Marmara Üniversitesi rektörlerinden Tunç Eren, profesörlük yaptığı ve bir rahatsızlık geçirdiği günlerle ilgili olarak bana şöyle dedi: ‘Koca amfide yanıma gelip, ‘Hocam iyi misiniz? Bugün sesiniz iyi gelmiyor. Geçmiş olsun ya da bir yardımım dokunur mu?’ diyen öğrencilerimin hepsi UAA’lı çıkıyor. Bence okulumuz hala bazı değerleri vermekte oldukça başarılı.”