HABERLER » Röportajlar » “Denerim… Bir Daha Denerim… Olmazsa Bir Daha Denerim” | ALUMNI UAA - Üsküdar Amerikan Lisesi'nden Yetişenler Derneği

BERNA ÜLMAN (UAA'83)

SEV Yönetim Kurulu Üyesi ve Üsküdar Amerikan Lisesi Kampüs Kurulu Üyesi Berna Ülman’ın başarısının sırrı, asla pes etmemesi. Üsküdar Amerikan Lisesi’nin yaşamında nasıl önemli bir rol oynadığını anlatıyor.
Kendisiyle okul yıllarını, VISA’daki başarılarını, kadın haklarına olan duyarlılığını konuştuk. 


VISA Kıdemli Başkan Yardımcısı ve Bölge Genel Müdürü Berna Ülman, Türkiye’de üst düzey kadın yöneticiler denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri. Aynı zamanda, Üsküdar Amerikan Lisesi 1983 yılı mezunu. Ülman, kısa bir süre önce SEV Yönetim Kurulu Üyesi ve Üsküdar Kampüs Kurulu Üyesi oldu. Kendisiyle bir görüşme yaptık.

İsterseniz eğitim ve kariyerinizden başlayalım... 

1965 Edirne doğumluyum. İlkokulu orada bitirdim. 1976 yılında, 11 yaşında yatılı olarak Üsküdar Amerikan’a geldim. Üsküdar Amerikan’da çok keyifli, güzel bir yedi sene geçirdik. Üsküdar Amerikan özeldi, ama yatılı bir Üsküdar Amerikanlı olmak daha da özeldi, diye düşünüyorum. Çok güzel arkadaşlıklarım oldu ve öğrencilik hayatım çok eğlenceli geçti. Çok aktiftik. İyi bir öğrenciydim, ama harika değildim. Takdirle geçmezdim, teşekkürle geçerdim. Üsküdar Amerikan’dan çok şey öğrendim.

SANAT KOLU BAŞKANI 

Amerikan kolejlerinde etkinliklere katılmak çok önemli.

Lise hayatınız boyunca nelerle ilgilendiniz? 

Daha çok sanatla uğraşıyordum. Hatta lise sonda Sanat Kolu Başkanı oldum. Resim, heykel yapardık. Şu anda basket sahasının olduğu yerde eskiden Art House vardı, oraya giderdik. Gece, gündüz sürekli çalışırdık. Hem faaliyetlerle hem derslerimizle ilgilenirdik.

Sizin okulun diğer okullardan farkı neydi? 

Bir kere, İngilizcesinden başlamak gerekiyor diye düşünüyorum. Herkes sosyal yönünü falan vurguluyor. Tabii ki onlar da önemli, ama akademik olarak harika bir İngilizce öğreniyorduk, hâlâ da öyle bence. “Sadece Türkiye’de değil, dünyada ikinci dil olarak İngilizceyi bu kadar iyi veren kurum sayılıdır,” diye düşünüyorum. Onun yanı sıra bize çok güçlü bir akademik içerik de verildi. Dünya çapındaki klasikleri okuduk.

SHAKESPEARE MERAKI 

Klasikler arasında çok beğendiğiniz ve hayatınızda bir iz bırakmış bir kitap var mı? 

Değiştireni bilemeyeceğim ama Romeo Juliet’le Batı Yakası’nın Hikâyesi’ni karşılaştırmalı okumak çok güzeldi. Shakespeare’i çok keyifle okudum. Burada bir arkadaşımız var, o da İzmir Amerikanlı, bazen onunla Londra’da aynı anda bulunuyoruz, birlikte Shakespeare seyretmeye Globe Theatre’a falan gidiyoruz. Bir tarafa İngilizceyi koyalım, bir tarafa da bilgiyi, eğitimi koyalım, e bir tarafta da sosyal faaliyetleri, müzik, sanat ve sporu koyalım. Yani hepsine pozitif yaklaşan bir okul ortamı olması bence çok güzel. Bunun üzerine bir de arkadaşlık ortamını ve ekip ruhunun gerçekten uygulandığı bir ortamı eklediğimizde şunu söyleyebilirim: Rüya gibi bir eğitim hayatıydı. Liseden sonra Boğaziçi İşletme’yi kazandım. Orası da Üsküdar’ın devamı gibiydi. Eşimle Boğaziçi’nde tanıştık, evlendik ve Amerika’ya gittik. Amerika’da sekiz sene yaşadık. Master’ımı bitirdim, University of Tennessee’de finans alanında MBA yaptım. Bir miktar orada çalıştıktan ve oğlumuz da olduktan sonra, “artık Türkiye’ye dönelim,” dedik ve döndük.

İLK TECRÜBE KOÇ FİNANS’TA 

Hemen finans sektöründe mi çalışmaya başladınız? 

Evet. Koç Grubu’nun Tüketici Finansman’ı şirketi olan Koç Finans o zaman yeni kuruluyordu. Orada sistem planlama müdürü olarak çalışmaya başladım. Sonra bir kredi kartı operasyonuna başladık, orada kredi kartları müdürü oldum. 2000 yılında da Koç Finans’tan VISA’ya genel müdür yardımcısı olarak geçtim. 2003 yılında Türkiye genel müdürü oldum. 2007 yılında da bölge genel müdürü oldum. Hâlâ da bu görevi sürdürüyorum. Şu anda bölgemde Türkiye var, tabii ki en önemli pazarımız… Romanya, İsrail, Hırvatistan var. Bir de, neredeyse Türkiye kadar büyük olan, Garanti’nin de sahipleri arasında olduğu BBVA account’u bana bağlı. Onların kart mükemmeliyet merkezleri Türkiye’de, dolayısıyla biz de ona paralel olarak bizim merkezimizi Madrid’den İstanbul’a aldık.

Çok yoğunsunuz herhalde, bu yoğunluğun arasında bir de okul yönetiminde olmayı araya nasıl sıkıştırıyorsunuz? 

Okulumuza tabii çok şey borçluyuz ve elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Bu arada oğlum 2006 yılında Üsküdar Amerikan’a girdi. O vesileyle tekrar okula gidip gelmeye başladım. 2012’nin Aralık ayında da yönetim kurulu üyeliği teklif edilince, Ceyda Aydede Hanım’ın ekibi içerisinde yer almayı memnuniyetle kabul ettim. Zamanlama olarak oğlumun evden Amerika’ya gitmesine denk gelmesi bir bakıma da iyi oldu, çünkü evde en azından birazcık daha rahatlamıştım.


OKUL İÇİN SAATLER HARCANIYOR 

Okul için yapmayı düşündüğünüz şeyler var mı? Neler planlıyorsunuz? Nasıl çalışıyorsunuz? 
Yönetim kurulundaki arkadaşlarımız hakikaten son derece yoğun ve profesyonel hayatlarında çok ağır yükler taşıyan insanlar olmalarına rağmen bu yükü de severek kaldırıyorlar. Onlarla beraber toplantılar yaptığımızda vaktin nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Mesela, toplantının bitmesi gereken saat 21:00 iken 23:00’te hâlâ devam ediyor ve kimsenin ‘gık’ı bile çıkmıyor. O geleneği bozmamaya azami bir dikkat gösteriyorsunuz.

Okulların özünde bir değişim kültürü de var yani… 
Tabii, tabii. O denge çok hassas. Bunu iyi tutturmamız lazım ve bence iyi de tutturuyoruz.



YATILILIK FARKLI BİR DÜNYA 

Oğlunuzun okuluyla sizin okulunuz arasında nasıl bir fark vardı? 
O dönemleri karşılaştırdığınızda nasıl bir fark görüyorsunuz? Bir kere kız okulu değil, o önemli bir fark. Yatılılık da yok, bu beni biraz buruklaştırıyor.
Yatılılık tekrar gelsin ister misiniz? 
Tabii ki.
Yatılılığın çok farklı bir ortamı var, değil mi? 
Yatılılık bence çok önemli. Keşke Üsküdar’da da bir şekilde hayata geçirebilsek... Yatılılık, destek olmayı, arkadaşlığı beraberinde getiriyor. Bir çocuk için bundan daha değerli bir şey olabilir mi? Beş sene okuyor ve okuldan can ciğer dostluklarla ayrılıyor. Bir de, biraz önce söz ettiğim, İngilizcenin çok iyi öğretilmesi… Bu iki nedenle ben oğlumu göndermiştim ve haklı çıktım.
Biraz sizin mesleğinizle ilgili de konuşalım. Finansçı olmayı istiyor muydunuz başta? 
Beni herhalde kabiliyetlerim buraya getirdi. Matematiğim hep iyiydi. Herhalde bir şekilde orada parladım diye düşünüyorum.
Başka bir meslekte çalışmayı düşündünüz mü? 
Hayır. Finansla başladım ve öyle devam ettim. Karta yönelmem 1997-2000 yıllarında oldu. Ondan önce de bir on senelik tecrübem var. Kart sektörü, finansın en eğlenceli, en renkli kısmıdır. Diğerlerinden farklı olarak, burada fiziksel bir ürün vardır, reklamlar vardır.


KREDİ KARTLARI 

2000’li yılların başında, Türkiye’deki kart pazarının büyümesinde VISA’nın bayağı bir etkisi oldu. O yıllardan itibaren bütün o hareketlerin içindeydiniz, değil mi? 
Evet. Hani, ‘yıldızlar bir araya geldi,’ derler ya, biraz öyle oldu. Türkiye’de tüketici hem kredi ürünlerine hem de teknolojiye açık. Bankalar eski teknolojileri bay-pass ettiler. Şimdi yeni teknolojilerle donatılmış durumdalar. Geçtiğimiz on yıl içerisinde ekonomimiz de iyi gitti. Bu konularla ilgilenen bankacı kalitesi de çok yüksek. Dünyayla sürekli iletişim halinde olan, gelişmeleri takip eden bir kitleden bahsediyoruz. Dolayısıyla doğru işler yapabildik ve sonuç alabildik. Bunları yaparsınız ama yine de sonuç alamayabilirsiniz. Biraz şansımız da yaver gitti.
Kredi kartları alanında şu anda Avrupa’daki yerimiz nedir? 
Avrupa’da kullanım hacmi olarak üçüncüyüz. İngiltere ve Fransa’dan sonra geliyoruz. İspanya’yı yeni geçtik.
Almanlar yok mu bu yarışta? 
Almanlar yok, çünkü onların bankacılık sistemi oldukça ağır ve tutucu.
Peki Fransa’yla aramızda ne kadar fark var? 
Çok var. Ben galiba onları geçmemizi göremeyeceğim. Çip kartların doğum yeri Fransa. Bu işin teknolojisine zamanında çok yatırım yapmış bir ülke. Ve tabii ki büyük bir ekonomi…


İLKLERİ YAPMAK ÖNEMLİ 

VISA’nın Türkiye’de teknoloji altyapısını geliştirmeye katkısı oldu mu? 
VISA Türkiye ekibinin geliştirdiği bir fikrin dünya çapında hayata geçirildiğine şahit oldunuz mu? Listeyi çıkarıp bakmam lazım ama tabii pek çok yeniliği Türkiye’den dünyaya sunduk. Benim VISA’ya katıldığım ilk yıllarda, yurtdışında standartlar belirlenir, biz de alıp uygulardık. Şimdi, ilkleri yapmaya başladığınız zaman, siz o standartları ve uygulamaları yönlendirir hale geliyorsunuz. Onunla ilgilenecek ekipleri de aslında buraya getirmeye başlıyorsunuz. Mesela, bizim eskiden burada mükemmeliyet merkezlerimiz yoktu. Temassız ile ilgili olsun, mobille ilgili olsun, hepsi Londra’dan yapılırdı. Şimdi burası bir üs haline geldi. Sadece Türkiye’ye değil, Türkiye civarındaki ülkelere de hizmet veren bir üs oldu.
Sizin yönetim felsefeniz nedir? Okulla ilişkilendirdiğinizde, hem okulun size verdiklerini, hem de bu başarıyı size getiren felsefeyi nasıl özetliyorsunuz? Bir kadın gözüyle de değerlerdirebilir misiniz? 
Kadınlar dünyada yokuş yukarı bir mücadele içindeler. Türkiye’de daha da öyle. Eşim, çocukla ilgili ya da evle ilgili olsun her zaman bana çok yardımcı oldu. Ailelerimiz de bizlere destek oldu. Ben hiyerarşik olarak belli bir yere geldiğim için asistanım oldu, şoförüm oldu; ancak bu işleri yapabildik. İşte bir çocuk büyütebildik, budur yani. Bunların bir tanesi eksik olunca, işler güçleşiyor. Bu işler, kadınlara, “siz yaparsınız,” demekle olmuyor. Neyse, başa dönersek, benim yönetim felsefem rahatlık, iletişim, azim. Galiba o felsefe ekip yönetimine de yansıyor, benim gözlemlediğim o. Evet, çok samimi, rahat bir ekibiz burada. İletişimimiz açıktır, açık açık konuşuruz. Pes etmem, bir iş olmadıysa öbür türlü denerim.
Bu okulun verdiği bir şey midir, yoksa kişilikle mi alakalı?
Okulla alakalı mı bilmiyorum, ama galiba kişilikle alakalı.
Okulun da galiba öyle bir özelliği var; uygun kişiliklerle doğru eğitimi bir araya getiriyor. 
Onu bilemiyorum, ama pes etmem. Denerim, bir daha denerim, bir daha denerim, bir daha denerim… Yani hakikaten bir işten vazgeçmem için bayağı olamamış olması gerekiyor. Ekibimle de öyleyimdir. İlla bir şey bulurum: “Peki şunu denediniz mi? Evet. Şunu denediniz mi? Evet. Peki ama ya şunu denediniz mi? Tamam, bir de onu deneyip gelelim,” derler.
Gelecekle ilgili soralım... İş dünyası ve kariyerinizle ilgili geleceğe yönelik planlarınız neler?
Toplumsal projelerde çalışmak istiyorum. Benim için bundan sonraki aşama, topluma faydalı olacak işlerdir. Onunla ilgili katma değerimin olabileceğini düşünüyorum. SEV Yönetim Kurulu’nda da yer almak bence bu vizyonumla da çok örtüşüyor.
Hangi alanda faaliyette bulunmak istiyorsunuz? 
Kadın hakları konusunda çok duyarlıyım. --------/// 1976 yılında, 11 yaşında yatılı olarak Üsküdar Amerikan’a geldim. Burada çok keyifli, çok güzel bir yedi yıl geçirdik. -----------///
Geleceğe yönelik planlarınız neler? 
Toplumsal projelerde çalışmak istiyorum. Benim için bundan sonraki aşama, topluma faydalı olacak işlerdir. Onunla ilgili katma değerimin olabileceğini düşünüyorum.

https://www.ualyetder.org/tr/denerim-bir-daha-denerim-olmazsa-bir-daha-denerim