AHMED AKGİRAY (UAA'01)
Geçen yıl Mars’a inen robot laboratuvar Curiosity’nin (Meraklı) en kritik bölümü olan radar iniş sistemlerini,NASA’da çalışan genç Türk mühendis Ahmed Akgiray tasarladı.
Geçen yaz Mars gezegenine inip su ve yaşam izleri arayan dev robot Curiosity’nin (Meraklı) en kritik bölümü olan radar iniş sistemlerini, NASA’da çalışırken genç Türk mühendis Ahmed Akgiray tasarladı. 400 milyon dolarla başlayıp 2,5 milyar dolar gibi uçuk bütçelere ulaşan bu stresli Mars görevindeki bilim insanları, robot laboratuvarın öncekilere oranla bir hayli büyük olması nedeniyle, eski iniş sistemleriyle Mars’ın kızıl toprağına gömüleceğini hemen anladılar. Milyarlarca kilometre ötede, bir tonluk robotun kendi kendine yüzeye inebilmesi gerekiyordu. İşte projenin belki de en zorlu kısmı, bir yandan doktora yapan, bir yandan evlilik planları içindeki genç mühendis Ahmed Akgiray’ın omuzlarına kalacaktır. NASA’nın Kaliforniya’daki ünlü JPL (Jet Propulsion Labratory) bölümünde çalışarak, üç yılda, Dolly adını verdikleri yepyeni bir radar iniş sistemi geliştiren Akgiray’ın, bizzat kendi elleriyle ürettiği 6 tane parça halen Mars yüzeyinde dolaşıyor. NASA’daki bu zorlu görevinden başarıyla çıkan ve efsane teknoloji okullarından California Institute of Technology, nam-ı diğer Caltech’te ders veren Akgiray, eşi ve iki çocuğuyla geçen ay Türkiye’ye dönüş yaptı. Artık Özyeğin Üniversitesi’nde genç mühendisler yetiştirecek Ahmed Akgiray’a, ayağındaki Mars tozuyla NASA’da çalışmayı ve başarısını sorduk.
Ne zaman ve nerede doğdunuz, NASA’daki göreviniz neydi?
1983 yılında İstanbul Erenköy’de doğdum. En son ABD’deki Caltech’te görev yapıyordum ve dersler veriyordum. Geçen yıl NASA-JPL’de uzay uçuş projesi Mars Bilim Laboratuvarı’nda (MSL) popüler adıyla Curiosity’de baş mikrodalga mühendisi olarak görev yaptım. Bu projede çok kritik bir bölüm olan iniş radarının ‘Transmit/Receive Module’ denilen parçalarından yaklaşık 30 tane ürettim. 6 tanesi şu an Mars’ın yüzeyinde. Özetle Mars görevinde RF/Mikrodalga Başmühendisi görevindeydim.
Kaç yıldır Amerika’dasınız ve kaç yıldır bu işi yapıyorsunuz? Curiosity projesindeki işinizin önemi nedir?
ABD’ye 2001’de liseden sonra gittim. Üniversite ve master derken, evlilikle birlikte çalışmaya başladım. İlk iş başvurumu NASA JPL’e yaptım. Burada RF/Mikrodalga Mühendisi olarak Radar Science & Engineering bölümünde, üç yıl Curiosity’nin iniş sistemleri üzerine çalıştım. Curiosity’nin iniş sistemi öncekilere göre çok farklı, sıradışı, yenilikçi olmak durumundaydı ve riskliydi. Çünkü bir tona yakın ağırlığıyla böyle aracın kendi kendine bir gezegene inmesini sağlamak daha önce denenmemiş bir şeydi. Bu riskler yüzünden bu inişe “7 dakikalık terör” diyenler vardı.
ABD’ye gidişiniz öncesinde okul hayatınız nasıldı? NASA’ya girmek gibi bir hedefiniz var mıydı?
Öğrencilik yıllarında öyle süper bir öğrenci olduğumu söyleyemem. İlk okulu devlet okulunda, Erenköy’de okudum. İlkokulda birinci sınıfın ilk ayında her gün ağlamışım. Dedem sağ olsun, okulun dışında, duvarın üstünde oturup beklermiş beni. Ben camdan onu görürdüm, ağlamam öyle dururdu. Sen bir ay ağla, sonra bugün 30 yaşı geçtik hâlâ okuldayız. İlkokulu bitirince sınava girdim ve Üsküdar Amerikan Lisesi yılları geldi. Yedi güzel yıl bana gerçekten çok şey kattı. Lisede notlarım süper değildi, ama yurtdışı eğitim konusunda sürekli ufkunuzu açık tutan bir yer. Ama ben yurtdışını pek istemiyordum.
ABD’deki Syracuse Üniversite’sinin başvurusunda son gündü ve bir anda aileme, ben gidiyorum, dedim. Mühendislik ve radyodalga mühendisliğini seçtim. O günlerde ben NASA’da çalışırım diye bir fikrim yoktu ve 2002 yılında ABD’de üniversiteye başladım. Burslu okuyorsunuz, başarılı olursanız, ABD’de önünüz açık. NASA veya uzayla ilgili bir iş yapacaksanız mühendislik ve doğa bilimlerinin neredeyse her alanından NASA’ya ilerleyebilirsiniz. Uzay konusuna meraklıysanız bu işin merkezi kuşkusuz ABD ve NASA. Ama Boeing, Lockheed gibi yine devlete çalışan özel uzay kurumları da var.
NASA’da işe girmek zor mu? Sizi en çok ne zorladı.
NASA JPL’de Mars projeleri, hatta uçuşlu (flight) projeler insanların genellikle koşarak gittikleri projeler değildir. İnsanların üzerinde çok ciddi teknik zorluklar ve bütçe baskısı oluyor. İkincisi, kamuoyunda çok yüksek görünürlüğü olan projelerde baskı daha da katlanıyor. Mars Science Laboratory (MSL) gibi projelere, bu nedenle insanlar bir kere daha düşünür de girerler. Ayrıca, her birimde sürekli omuzlarınızın üzerinden sizi gözleyen yöneticiler vardır. Geliştirdiğimiz bu iniş sistemini daha önce yapan yok. X dolara planlanmışsa bir bakıyorsunuz 3X’e çıkıyor. ABD kongresi, kamuoyu ayaklanıyor. Ama bunlar normal, hiç yapılmamış bir şey yapıyorsun. Ben JPL’de işe girerken, iki tam işgünü beş grupla mülakat yaptım. Çok sıkı görüşmeler oluyor. İlk gün JPL’in yemekhanesinde mülakat yaptığımız kişiyle öğlen yemeğe beraber indik. JPL’in yemek tepsileri yamuk şeklinde, trapezoit. Yemeği aldık, tepsiyi bir tuttum, üstünde dolu makarna ve sosu var, hepsi döküldü, her şey kırıldı. Herkes bana bakıyor. Takım elbisemin üzerinde kocaman bir domates sosu lekesi. Sonra, neyse oturduk, beni teselli ediyor, kafana takma diyor. Ben ne diyeyim derken, “Ne yapalım, bu da iz bırakmanın farklı bir yolu,” diyebildim. Neyse JPL’deki beş gruptan dördü, “bizimle çalış,” dedi. Ben de radar bölümünü seçtim ve işe başladım. Çok zorlu bir görev olsa ve hayatımız tam koşuşturma içinde geçse de şikâyet etmedim. Bir sürü şey öğrendim ve kendi isteğimle devam ettim. Küçükken uzaya merak vardı tabii. Ama ben NASA’ya girerim, ortalığı yakar yıkarım durumunda bir öğrenci, değildim. İnsan olarak da çok iddialı konuşan biri değilim galiba. Biraz daha sessiz sakin takılan bir halim var. Cornell’deyken ne yapmak istediğimi biliyordum. Ne tarz işler yapabileceğimi biliyordum. Bunun üzerine NASA‘da çalışmak çok zevk aldığım bir şey oldu.
Curiosity’de tam olarak neyi geliştirdiniz?
Curiosity’nin Mars’a tamamen insansız, kendi kendine inmesi lazımdı. Tüm bu süreci iniş bilgisayarı ve radar sistemi denetliyor. Curiosity’nin de içinde olduğu, back-shell dediğimiz bölüm önce paraşütle yavaşlıyor. Bizim radar ve diğer sensörlerle yeri görüyoruz. Biz Target Lock deriz, hedef kitlendi mi, yeri görüyor mu, hangi açıdan görüyor? Bilgisayar karar verip bir kilometre kadar kala back-shell’deki küçük roketleri ateşleyip tam yüzeyden yukarıda kendini dengeliyor. Ardından Curiosity, back-shell’deki yerinden ayrılıp vinçli halatlarla yüzeye indirildi. Niye böyle indirdik, çünkü roketlerle direkt indiğinde çok toz kaldırıyor. Bu sefer hassas parçaların içine toz girebilirdi. Bizim geliştirdiğimiz sisteme hayat veren temel sebep budur. Aracın hem büyük hem de hassas olması nedeniyle radarla ince bir iniş yapılması gerekiyordu. Curiosity yüzeye inince makaslarla halatları kesti ve radarın olduğu back-shell sistemi Curiosity’den uzaklaşıp intihar etti. İşte yüzeydeki bu radarın üzerinde her biri elimde günlerce, saatlerce çalıştığımız parçalar vardı, şimdi Mars yüzeyinde duruyorlar. Mars’a giden bir araçta Türk olarak, eli değmiş, parça üretmiş, belki ilk benim NASA’da. Ama NASA’da çalışan ve yıllardır emek veren çok isim var. Hakkını yememek lazım. Ne ilkim ne sonum diye düşünüyorum.
Türkiye’ye neden dönüyorsunuz? NASA ile çalışmalar sürecek mi?
Geçen yıl Mars’a başarılı inişin ardından JPL Caltech’te çalışmaya devam ediyordum. Kızım Zeynep artık okul çağına geliyordu ve bir de oğlumuz oldu. Ben 12 yıldır ABD’deyim. Türkçeleri çok iyi ama, aralarında bile artık İngilizce konuştuklarını görünce, eşimle Türkiye’de büyümelerini istedik. Eylül’de döndük, bu yıl Özyeğin Üniversitesi’nde lisans ve lisansüstü dersler vereceğim. Ama Caltech ve JPL ile ilişkilerimiz sürüyor. Ayrıca aile şirketimiz Bimeks’te de yönetim kuruluna girdim, orada da son olarak Electro World’ün satın alma sürecinde katkıda bulundum.
İZİN İSTEYEMEDİM
ABD’deki hayatım hep bir koşturma içinde oldu. JPL’de yeni işe başladım. ABD’de işe girişinizde ilk altı ay izin almak çok zordur. Deneme süresi gibi sayılıyor. İşe başladıktan on gün sonra kızım doğdu. Hiç iznim yok. Doğum günü bir gün hastalık izni aldım, ama bir gün sonra eşim ve kızım hastaneden çıkacak, kullanacak iznim yok. Gençlik ve acemilik işte, izin istemeye de çekindim. Eşim hâlâ söyler, hastaneden çıkarken sen yoktun yanımızda diye.