Ayşe Damla İşeri (UAA’09)
Ayşe Damla İşeri (UAA’09), arkadaşlarıyla Türkiye’de daha önceden denenmemiş, farklı bir sosyal sorumluluk projesi geliştirdi. DEM adını verdikleri projeye gönül verenler, kendilerini ‘Empati Temelli Sosyal Girişimci’ olarak tanımlıyorlar. İşeri’nin ilk projesinin öznesi ise sağırlar... Ama bildiğiniz bir sağırlar derneğinden kavram olarak çok farklı. Dünyada sosyal girişimcilik olarak da adlandırılan bir modele sahip DEM Derneği’nin ilginç projeleri ve gelir yaratma modelleri var. İsterseniz, yavaş yavaş anlatalım.
Ayşe Damla İşeri, Üsküdar Amerikan Lisesi’nden 2009’da mezun olmuş. Lisedeyken gazetecilikten başka hiçbir meslek düşünmemiş. Her gün, okul çıkışı Cumhuriyet gazetesinin arşivine gidecek kadar gazetecilik tutkunu.
Mezuniyetten sonra ABD’ye gazetecilik okumaya gidiyor. Türkiye’ye döndüğünde, hayalini yine gazetecilik süslüyor. Bazı medya kurumlarında çalışıyor. Ama yaşadığı bazı olaylar ve şanssızlıklar kendisini gazetecilik mesleğinden uzaklaştırıyor. Devamını kendisine soruyoruz:
Gazetecilikten sosyal sorumluluk alanına geçişiniz nasıl oldu?
Gazetecilik, bir şeyleri gösterip ‘arkadaşlar bunun çözülmesi lazım’ı alttan verip, birilerinin onu çözmesini beklemek aslında. Artık, çözüm mekanizmasının içinde olmak için gazetecilikten sivil toplumculuğa bir kayış yaşadım.
DEM Derneği’ni kurdunuz ve ilk olarak sağırlarla ilgili çalışıyorsunuz. Neden bu alanı seçtiniz?
Çünkü sağırlar, bugün toplumda olmayan diyalogun çok somutlaştığı bir yer. Türkiye’de, Türkçe dışında, 2005 yılında resmi olarak kabul görmüş, yani legal bir zemini olan tek dil, Türk İşaret Dili.
Sizin yaklaşımınızdaki farklılık nedir?
İnsanların genel olarak konuya yaklaşımı ‘Ah zavallı sağırlar, konuşamıyorlar,’ şeklinde oluyor. Ben, böyle salt bir hayırseverlik güdüsüyle çalışmaya başlamadım. Kürt meselesinde yaptığım bir araştırmada, gördüm ki toplumda yaygın bir diyalogsuzluk var.
Sağırlarla da aynı şekilde… Bambaşka bir dilleri var. Ama diğer tüm dillerin aksine, bunun legal bir zemini var. 2005 yılında onaylanmış. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, bu dille ilgili çalışmalar yapıyor. Sivil toplumun ilerlemesi için iyi bir zemin olarak görüyoruz işaret dilini.
Bu fikir nasıl aklınıza geldi?
Amerika’dayken 2012 yılında bir programa katıldım. Bir gemide dünyayı dolaştım. Gemide sağır bir Amerikalı kız vardı. Bu kız, farklı işaret dilleri kültürlerini tanımak için dünyayı gezmeye başlamış. 2013 yılında Türkiye’ye geldiği zaman kendisiyle buluştuk. Kız, beni Türkiye’den Cem ve Burcu diye sağır bir çift ile tanıştırdı. Bu ilişki beni DEM ve sağırlarla ilgili projelere götürdü. 2015’ten beri hayatımda sadece dernek var.
Derneği biraz anlatır mısınız?
Öncelikle bir ‘Sağır Derneği’ değiliz. Öyle bir şey olmaya da çalışmıyoruz. Hikayenin başlangıcı bence onun için önemli. Sağırlar burada bir sembol. Bir başlangıç. Diyalogsuzluğa somut bir başlangıç olduğu için sağırları seçtik. Klasik bir dernekçilik anlayışı ile yürütmek istemiyoruz. Kendimizi Empati Temelli Sosyal Girişimci olarak tanımlıyoruz.
Klasik bir vakıf veya dernek gibi çalışmıyorsunuz yani?
Evet, dünyada hızla yayılan bir sosyal şirket kavramı var. İktisadi bir işletme gibi organize olup, dezavantajlı gruplar, çevre, sosyal politikalar gibi alanlarda çözüm üreten bir girişimcilik modeli. Türkiye’de sosyal şirket statüsü resmi olarak olmadığı için, biz bunu dernek, derneğin iktisadi işletmesi veya ortak olduğu şirketler üzerinden kurguluyoruz. Onun için her projeyi, bir gelir getirme modeli olarak kurgulayıp, ondan sonra çalışmaya başlıyoruz.
Bizim aslında değiştirmek istediğimiz ne? Biz diyalog kurmayı istiyoruz. İstiyoruz ki ‘sağırlar konuşamıyor, duyamıyor’ diye tanımlanmasın. Çünkü onlar kendi aralarında gayet iyi anlaşıyorlar, ama asıl biz onları anlamıyoruz.
Sosyal girişimcilik kavramına Türk insanı pek aşina değil. Siz bu kavramı nasıl tanımlıyorsunuz?
En basit tanımıyla; kapitalist düzende var olabilen, kendi gelirini kendi üreten ama ürettiği kârı da, tekrardan sosyal amaçlar için değerlendiren bir model. Klasik sosyal sorumluluk faaliyetleri gibi değil. Tabii ki bunlar da olacak. Ama bu işlerden para kazanmak ayıp değil. Kazanıp yine bu alana yatırıyorsunuz zaten, kendi kendine yaşayan projelere üretiyorsunuz.
Sonraki aşamada sizi ne bekliyor?
Amacımız, yıllık olarak proje yapıp, onun modelini oluşturduktan sonra başka projelere yelken açmak... İlk projemiz sağırlarla ilgiydi. Burada, bir kafe ve kültür merkezi gibi bir mekan açacağız. Yatırımcısı, iş planı, her şey hazır. Burada sağır arkadaşlar çalışacak. Hem istihdam sağlayacağız hem de sağır olmayanlarla diyalog ortamı yaratacağız. İşaret dili kurslarını burada düzenleyeceğiz. Bu merkezde, sağırlara yönelik özel bir çağrı merkezi kurma hedefimizi var. Başta da belirttiğim gibi; empati gerektiren alanlarda sosyal şirketler kurup, kendi ayakları üzerinde duran girişim projelerine devam edeceğiz.
ÜSKÜDARLILARIN BÜYÜK DESTEĞİ VAR
“Kurucu kadrodaki tek Üsküdarlı bendim. Ama başta sınıf arkadaşlarım olmak üzere tüm Üsküdar camiası sürekli yanımızda oldular. Birkaç sınıf arkadaşım bizzat işin içinde destek veriyor.
BESTE ÖZER (UAA’09): İlk gelen Beste oldu. Derneğin sosyal medya koordinasyonu Beste’de. Profesyonel olarak başka bir işi olmasına rağmen, geri kalan bütün zamanını derneğin medya koordinasyonu ile geçiriyor. İngiltere’de sosyal medya yüksek lisansı yaptı. İşi de sosyal medya. Dernek kurulduktan bir ay sonra ‘Ben de bir ucundan tutmak istiyorum,’ diyerek geldi. ‘Bu sene yüksek lisans başvurusu yapıyorum ve yapacak hiç bir işim yok,’ dedi. Dediği günden de elini verdi kolunu kaptırdı.
ELİFNAZ DEMİRDAĞ (UAA’09): Mütemadiyen yemek yapıyor ve bu konuda çok yetenekli. Ayrıca, üye işlerini yönetmeye yardım etti.
ELİF AKÖZ (UAA’09): Derneği benim tanımadığım insanlara tanıttı. Hala minik odak toplantıları yapıyor.